İngiliz mucit ve bilimkurgu yazarı Sir Arthur Charles Clarke‘ın eserinden, Stanley Kubrick‘in sinemaya aktardığı çığır açan epik bilimkurgu filmi 2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Destanı) geçtiğimiz günlerde 50. yılını kutladı. Bu kapsamda Warner Bros. 12 Mayıs’ta Cannes Film Festivali’nde filmin restore edilmemiş 70mm’lik bir sürümünü yayınlayacak. Filmin büyük bir hayranı olan ve restorasyon sürecinin danışmanlığını da yapan yönetmen Christopher Nolan (Dark Knight, İnterstellar) Cannes’da filmin 50. yıl tanıtımına katılacak. Ayrıca Warner Bros. filmi 18 Mayıs’ta sinemalarda yeniden gösterime sokacak ve restore edilmiş 4K HDR Blu-ray sürümünü de hayranları için piyasaya sürecek.
2 Nisan 1968‘de gösterime girdiğinden bu yana geçen 50 yılda hiçbir film 2001: A Space Odyssey’in tekno-şiirsel görkemine ulaşamadı. Birçok eleştirmen tarafından hala bilimkurgu filmlerinin en büyüğü kabul edilen yapım, bilimkurgu sinemasının DNA’sını yeniden inşa ederek birçok filme ilham kaynağı oldu. Kimilerine göre Stanley Kubrick’in “Stanley Kubrick”e dönüşümünü tamamlayan son aşamaydı. Pauline Kael gibi kimi eleştirmenlerse coşku ve alaycılıkla karışık “anıtsal bir hayalperest film” olarak tanımladı.
2001: İkonik bir başyapıt
Fonda çalan “Böyle Buyurdu Zerdüşt” eşliğindeki olağanüstü açılış sahnesi kelimenin tam anlamıyla “dünya dışı”. Bir kemiği alıp bir silahı parçalayan primat, gizemli Monolit, Dünya etrafında “Mavi Tuna” eşliğinde dönen uzay istasyonu, insan gözüne ve egosuna rakip bir süper bilgisayar HAL ve HAL’ın astronot Dave Bowman‘la (Keir Dullea) gerilimli diyalogları. İzleyicilere sarsıcı bir tecrübe yaşatan 2001: A Space Odyssey, öylesine akıl almaz ve kendine özgü ki, filmde ikonik olmayan tek bir an bile bulmak oldukça güç.
Her anı izleyiciyi düşünmeye zorlayan eser son yarım yüzyılda birçok film ve film yapımcısını tahmin edebileceğinizden daha fazla etkiledi. Yıldız Savaşları’nın kinetik ihtişamının yanısıra meşhur açılış sahnesinde, Alien’ın iç gıcıklayıcı seslerinde, Blade Runner’ın soyut itici gücünde, Gravity’nin yerçekimsiz atmosferinde 2001’in izlerini görebilirsiniz. Aynı zamanda David Lynch’in kamera bakışında, Terrence Malick’in mistik anlatımında ve Steven Spielberg’in mekânsal-zamansal virtüözlüğünde hissedebilirsiniz. (Michael Jackson’ın tarzını belirlerken “yıldız çocuk”tan ilham aldığını dahi söyleyebilirsiniz)
“2001” sizi daima bir soru sormaya zorladı. Bu cevaplaması biraz kafa karıştırıcı olacak türden bir soru. Arthur C. Clarke’ın dehasından ilham alan Kubrick’in başyapıtı, günümüzde yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan bir dünyanın kehaneti olarak tanımlanabilir. Bu “kehaneti” dijital çağda evrimsel sıçramayı yapmaya hazırlanan insan ırkının nabzını tutması olarak niteleyebiliriz.
Filmin tam olarak uzay hakkında olduğunu söylersek haksızlık etmiş oluruz. Filmin ana teması artık hayatımızın her alanına aracılık eden teknolojinin, insan duygularını ve ikilemlerini taklit edebileceği ve etki alanını genişletebileceği. Filmin söylediği gibi: “Rahatlayın, teknolojinin sizi yıkamasına izin verin! Bırakın.. sizi yeniden yaratsın.”
Kaynak: IGN, Variety